8 Aralık 2012 Cumartesi

   Adam bağırıyor, bağırıyor, bağırıyor. Onu karşıma oturtup seni anlatmak istiyorum uzun uzun. Biliyorum çünkü, anlar.

    Bağırıyordu.

   Aklımdan geçenleri, sana karşı hissettiklerimi anlatmak için kurulabilecek en güzel cümleleri kurup da bağırıyordu. Otursaydı karşıma, anlatsaydım. Anlasaydı. Bağırmasaydı artık, biraz dinlenseydi.

    Ama benim hakkım yoktu onun karşısında oturmaya. Ben sıradan bir insandım. Ben ancak bir belediye otobüsünde sıradan bir insanla oturabilirdim. Anlatmalı mıyım seni ona? Neyse, hiç gereği yok. Zaten biraz sonra ineceği duraktan sonra benim en ufak tahminimin bile olmadığı kendi, sıradan yaşamına döner.

     Evet evet, hiç gereği yok.

     En iyisi benimle ilgilenen şu adama anlatmalıyım seni.
     O anlar beni.
 
     Belki.

     **

    Sevişiyorum o adamla. Canım acıyor, acıyor, acıyor. Ama kızmıyorum ona. Biliyorum ki, canım ne zaman yansa ben yanmasını istediğim için yanar çünkü.

    Sevişiyoruz. Sonra seni anlatıyorum.

    Sonra yine sevişiyoruz. Anlatıyorum.


   ''Seni çok iyi anlıyorum.'' diyor. Elini alnıma koyuyor. Elini çekmiyor, orada duruyor uzun bir süre.

    -Elini böylece alnında tutmuş muydu hiç?

   Cevap vermiyorum. İstemiyorum sorularını yanıtlamak. ''Özledim.'' diyorum sadece.

  -Özledim.

  -Neyini özledin, hadi anlat bana.

 Verecek cevap yok ki. Bazen insan neyi özlediğini bilmeden, sadece özleyemez mi yani? Ne saçma bir soru soruyor bana.

 ''Anlayamıyorum seni.'' diyor.

 -Evet anlayamıyorsun! Zaten susmalıydım. O bağıran adama anlatma şansım olsaydı, senin gibi sıradan bir insana bunları hiç anlatmazdım ki zaten.


Karnım acıkıyor. Ama uyumaya karar veriyorum. Hem insan uyurken ne acıktığını hissedebilir ne de özlediğini.

Uyuyorum.

Uyuyorum.

Uyuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder