26 Mayıs 2012 Cumartesi

-Hiçbir konuda olamadığım kadar özgüvenliyim bu konuda.


-Haklısın.

''Haklısın.'' diyor, diyor ama bunu en son söylediği günü hatırlıyorum. Yine kendine üzülüyor bunu söylerken bile. Onun tek istediği kendi yaptığı yanlışı düzeltmek, o yanlışı yaptığı kişiyi aslında hiç de umursamıyor. Çünkü o hep kendini seviyor. Farkında olamadığı tek gerçeği bu. Şimdi gelmiş bana hatasını düzeltmek istediğini söylüyor. Çünkü bu bir hata olsa bile, onun hatası. 

İşte yine canı yalnızlıktan sıkılmıştı ve buradaydı, karşımda. Karşındakinin hiçbir değeri yoktu onun için, değerli olan tek şey canı istediği zaman yalnız kalmamaktı. Ve de tabii doğal olarak canı istediğinde yalnız kalmaktı onun değer verdiği tek şey, kendi idi. Onun bu bencilliği canımı o kadar yakmıştı ki, soyut olarak değil, somut olarak yanmıştı canım.

-Beni yanlış anlamışsın.


-Yanlış anlatmışsın demek ki.


Fırsatının olmadığını söylüyor kendini anlatmak için. O fırsatı vermeyen kendisiydi kendisine ve bana. İnkar da etmiyor bunu. Özlediğini söylüyor. Aslında özlediği ben değilim, yalnız olmayan kendini özlüyor o. Sonra birden bire kabulleniyor kendini sevdiğini.

-Ben kendimi seveyim, sen de beni sev; ikimiz de aynı kişiyi sevelim, olmaz mı?


Kızgınım. Tek bildiğim bu. Kafasında yarattığı 'birbiriyle yapamayan ama birbirlerinden vazgeçemeyen iki insan'ın aşk hikayesindeki kadın karakteri oynamak hiç mi hiç içimden gelmiyor. Tek bildiğim bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder