16 Mayıs 2012 Çarşamba

Bir Roman: Auf den Spuren eines Selbstmords

        
BAŞLANGIÇ:
      Gezegenlerden biri hareket ediyor ve onun bu zorunlu eyleminden meydana gelen bütün ağırlık benim vücudumda toplanmış sanki. Hissetmemek istiyorum. Başucumdaki kitap bana güç veriyordu aslında; neden birden bire düşüncelere hapsoldum ki yine. Çevremdeki insanların bencillikleri beni bu denli düşündüren. biliyorum. Sadece kabullenemiyorum, istemiyorum.

        ''Herkes bir başka dili konuşuyor. Ya da anlamaya çalışıyor. Aynı dili konuşan iki kişi yok. Her sözü, insanın kendisi için söylediğine inanıyorsun. Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. Karşısındakine bir şey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Bir bedenin üzerimde dolaşan her el, kendi bedenini okşama istercesine dolaşıyor öteki beden üzerinde.''


      Bazı kitapların zamanını öyle iyi seçiyorum ki kendimle gurur duyabilirim bu konuda. Raftan öylesine aldığım bir kitabın dönemsel ruh halimi bu denli yansıtması, hislerimin ne kadar kuvvetli olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor bana. Garip bir huzur veriyor bu cümleler bana; huzursuzluğun huzuru.

                                                                         **

GELİŞME:
      Her giden bir ölü aslında; o da bir ölü. Düşüncelerimin en çok yakıştığını sandığım o beden, artık sadece bir ölü. Ona giydirdiğim o ikinci el düşüncelerimi bana bıraktı, başka bedenlere giydirmem için. Her giydirilen bedende daha da pörsüyen düşüncelerimle baş başayım yine. Neden her şeyi bir olgu haline getirip somutlaştırmak istiyorum? Düşüncelerimin bedenime yüklediği ağırlık mı zor geliyor, taşıyamıyor muyum? Oysa çoğularının becerebildiği gibi rahat uykularda gözüm yok benim. Hem zaten kendi ellerimle giydirdiğim o düşünceleri bir süre sonra kıskanıp da geri almıyor muyum ben o bedenlerden? Daha ben'in isteklerini çözümleyip ben'i tatmin edemezken, karşımdakini tatmin etmek için çabalamam neden? Hiç mi geçinemiyorum ben düşüncelerimle? 


     ''Kendi sınırsızlığım içinde yalnız kalmaktan korkuyordum ve bir insanın sınırlarına gereksinim vardı.''


   
                                                                         **
 SON:
     Hani o alışılmış duvarlar, tanınmış perdeler? Siz kimsiniz? Ev kokusu değil bu. Hayır, kesinlikle değil. Acı kokuyor burası. Parfümüm nerede benim, hani çantam? Bu ışık neden alışılmıştan daha parlak? Araba alarmı sesi mi o? Anlam veremiyorum. Geceleriniz neden bitmek bilmiyor sizin? Saatlerinizi durduruyor olmalısınız geceleri. Peki ya yemekleriniz neden bu kadar tatsız? Tuzunu unutmuş olmalısınız, bir kaç da baharat eklemelisiniz bence. Hep böyle soğuk mudur burası, hiç mi sıcaklık girmez içeriye, izin vermez misiniz? Sizin de uykularınız geçici ve kısa mı burada, yoksa ben mi uyuyamıyorum? Nedir o az önce bir yandan telefonda sizi seven o adamla konuşurken bir yandan vücuduma verdiğiniz şey? Duymadığımı mı sanıyorsunuz yoksa, ona bu gece nöbetlerinden ne kadar şikayetçi olduğunuzu anlatıyorsunuz işte. Ah, demek geceler sizin için de bitmiyor burada, öyle değil mi?  Çok soru soruyorum, biliyorum, ama uyuyamıyorum.

          ''Ölüm bir şey değil. Ölüm hiçbir şey değil. Ya intihar.''














— Alıntılar, Tezer Özlü'nün ''Yaşamın Ucuna Yolculuk'' adlı kitabına aittir.
   
          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder